Nilüfer Hatun
Resim yazısı ekle |
Söğüt Bilecik’in bir ilçesidir. Bu küçük ilçe Osmanlı Beyliğine başkentlik etti. Üç kıtaya hükmeden büyük Osmanlı İmparatorluğu Söğüt’ün koynunda doğdu. Türkler’in Anadolu da kurdukları Selçuklu Devleti, varlığını iki yüz yıl sürdürdükten sonra, doğudan gelen Moğol akınlarıyla sarsılmış, zayıflamış, sonunda bir çok küçük beyliklere bölünmüştü.
Sayıları on ikiye ulaşan bu beyliklerden her birisi kendi bölgelerinde egemen olamya çalışıyorlardı. Bunların içinde en küçüğü Söğüt’teki Osmanlı Beyliği idi. Bilecik’le Eskişehir dolaylarında daha çok Bizanslılarla uğraşıp duruyorlardı. Bu beyliğin hemen hemen üç yanı Bizans topraklarıyla çevriliydi.
Bizans kasaba ve şehirlerinin başında “tekfur” adı verilen beyler vardı. Bunlar İstanbul’da bulunan Bizans İmparatorluğuna bağlı idiler ama gerçekte kendi başlarına buyruktular. Halktan vergi alırlar, asker toplarlardı. Çoğu çok zalimdi. Kendi halklarına yapmadıkları kötülük kalmazdı. Dinleri ayrı olduğu halde. Osmanlıları bir kurtarıcı olarak kabul eden çok sayıda Bizanslı vardı. Osmanlı Beyliğinin başkanı Osman Bey ve adamları adaletli davranıyor, halkı ezmemeye özen gösteriyorlardı.
O sıralar Osman Bey’le Bilecik tekfuru arasında dostluk vardı ama tekfur Osman Bey’i tuzağa düşürmek için sinsice planlar yapıp duruyordu.
Bilecik tekfuru, oğlunu Yarhisar tekfurunun güzel kızı Nilüfer’le nişanlamıştı. Yakında düğün yapılacaktı. Tekfur bu düğüne Osman Bey’le adamlarını da çağırdı. Ama bir başka tekfur, Osman Bey “Sakın düğüne katılmayın. Bilecik tekfuru pusu kurdurup sizi öldürtecek.” Diye haber yolladı. Bunun üzerine Osman Bey’de Bilecik tekfurunu ve Bilecik’i ele geçirmek için başka bir plan hazırladı.
Bu planın içinde Bilecik’e gelin gidecek olan Nilüfer’in kaçırılması da düşünülmüştü. Çünkü Osman Bey’in kulağına henüz on yedi yaşında olan oğlu Orhan’ın Nilüfer’e gönlünü kaptırdığı fısıldanmıştı. Bu şöyle olmuştu:
Yakışıklı ve gözü pek bir delikanlı olan Orhan Bey, Bir gün Yarhisar’ın önünden geçiyordu. O sırada hisarın önündeki kuyudan dünya güzeli genç bir kız su çekiyordu. Birbirlerine bakıştılar. O anda ikisinin de gönlünde bir kıvılcım tutuştu.
Orhan Bey:
“Güzel kız,” dedi, “adın nedir? Sana kimin kızı derler?.”
“Adım Olievaera’dır Bana Yakhisar tekfurunun kızı derler.”
Genç kız kuyuya saldığı ağaç kovayı yukarı çekti. Sevimli bir yüzle:
“Benim kim olduğumu öğrendin,” dedi. “İzin verirsen bende senin kim olduğunu öğreneyim.”
“Adım Orhan’dır. Söğüt’te oturan Osman Bey’in oğluyum.”
Bu kısa tanışmadan sonra Orhan Orhan Bey atını şaha kaldırarak oradan uzaklaştı. Uzaklaştı ya genç kızı hayali gözlerinin önünden bir türlü silinmedi.
Bu olaydan birkaç gün sonra Bilecik tekfurundan Osman Bey’e düğün davetiyesi geldi. Osman Bey gecikmeden şu mektubu gönderdi:
“Ey Bilecik tekfuru, sevgili dostum, düğün davetiyesini aldım. Sana ve Oğluna mutluluklar dilerim. Önemli işlerim nedeniyle bu mutlu düğüne katılamayacağım. Ama adetimiz gereğince hediyelerimi kırk katıra yüklenmiş olarak gönderiyorum. Katırları birkaç kadın sürücü getirecektir. Sizden ricam, kadınlarımızı erkekleriniz değil, kadınlarınız karşılasınlar ve onlarla kadınlarınız alâkadar olsunlar. Çünkü kadınlarımız erkeklerle görüşmezler. Bu dinimizde günah sayılır.”
Oysaki katırların taşıdığı sandıklarda hediye değil kırk savaşçı vardı. Bilecik tekfuru katırlı kafileyi kadınlara karşılattı. Kale kapısını açtırdı. Katırlar içeri girince sandıkta saklananlar dışarı çıktılar. Bilecik hisarını ele geçirdiler.
Bu sırada düğü alayı Yarhisar’dan kalkmış Bilecik’e doğru yola çıkmıştı. Orhan Bey’le arkadaşları düğün alayının geçeceği yol üstüne pusu kurmuşlardı. Alay önlerine saldırıp Gelin adayı Olivera’yı (Nilüfer’i) kaçırdılar. Kime niyet kime kısmet. Nilüfer Biecik tekfuru oğlu yerine, gördüğü ilk günden beri unutamadığı Orhan Bey’e gelin geldi. Osmanlı Devleti’nin ikinci hükümdarı olan Orhan Gazi’ye Rumeli fatihi Süleyman Paşa ile çok değerli bir padişah olan I. Murat’ı (Murad-ı Hüdavendigâr’ı) doğurdu.
1298 yılında evlendiği zaman o da Orhan Bey gibi on yedi yaşındaydı. Çok hayırsever bir kadındı. Bursa İznik’te camiler, tekkeler yaptırmıştır. Nilüfer ırmağı üzerine bir köprü kurdurtmuştu. Bu ırmak o günden sonra Nilüfer adıyla anılır oldu.
Fas’lı ünlü gezgin İbn Batuta, 1335 yılında İznik’te Nilüfer Hatun’la görüşmüştür. Seyahatnamesinde “Bizlere ikram iltifatta bulundu, çok olgun, dindar bir hatundur,” diye yazmıştır.
Söğüt’te her yıl Osmanlı Devleti’nin kuruluş günü kutlanır. Söğütlü delikanlılar Söğütün erenleri adlı türkülü oyunlarında yukarıda anlattığımız olayı canlandırıp tiyatro gibi oynarlar. Biz de Söğütlü delikanlıların anlatımından yararlanarak bu efsaneyi yazdık.
Hasan Lâtif Sarıyüce Anadolu Efsaneleri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder