Netkale Paylaşım Blogu guncel konular saglik ve daha fazlası...

Son Dakika

Post Top Ad

Your Ad Spot

16 Ekim 2014 Perşembe

Mücahit Olmak


Mücahit Olmak

Mücahit Olmak
Mücahit Olmak

‘‘Zahir ü bâtında ma ’mûr ol budur devlet sana Ol mücâhid, girmeyesin tâ ki dûzâh nârına. ”
(Murâdî)
[Mücahit ol ki cehennem ateşine girmeyesin. (Mücahit olmak) hem içini hem dışını imar etmektir ve bu senin için (en büyük) saadettir.] '
Bir dönem üç kıtaya adalet ve medeniyet gö­türerek dünyayı imar eden Osmanlı padi­şahlarının ilim ve takvaları, tasavvufla İrtibat­ları, âşıkâne manzumeleri gösteriyor ki bâtınları da mamurdur.
“Murâdî” mahlaslı III. Murat böyle padişahlardan biri. 1546 ile 1595 arasında 21 yıl süren saltanatında tasavvufî neşveyle Türkçe ve Farsça şiirler yazıp, bir de divan tertip eylemiş. Osmanlı sultanlarının şiir yazı­yor olmalarından ziyade, bu şiirlerde dile getirdikleri te­mel ölçü ve hassasiyetlerimizin altını çizmeleri önemli.
Nitekim yukarıdaki beyitte ahiret saadetini esas alan bir yaklaşım var. Başka bir şiirinde, “Biz surette padi­şah görünsek de mana âleminde değersiz bir dilenci­yiz” diyecek kadar tevazu sahibi olan Sultan Murat, bu
dünyadaki saltanatına, mevkiine, kudret ve İhtişamına rağmen asıl ahiretteki servet, saadet ve devlete talip olmak gerektiğini söyleyerek bunun yolunu gösteriyor: Mücahit olmak!
Mücahit, “cihat eden” demektir. Cihat ise, “Allah ve Rasulü’nün koyduğu ölçüleri hem fert olarak kendi ha­yatımıza, hem de yakın çevremizden başlayarak bü­tün insanlık âleminin hayatına hakim kılmak için bü­tün imkânlarımızı kullanarak, bütün zorluklara katlana­rak, takatimizin en son sınırına kadar söz ve fiille gay­ret etmek”tir.
Aslında dünya hayatımızın ta kendisidir cihat. Kul­luk vazifemizin tamamını kapsamına aldığı, son nok­tasına kadar güç ve gayret sarf etmeyi gerektirdiği için tam bir İmtihandır; yani mihnet sebebidir. Fakat Allah

Tealâ’ya imanla O’nu dost edinenler için mücahit ol­mak madem kİ hakkıyla kul olmaktır, bu uğurda mihnet de hoştur, külfet de.
Beyitte bu imtihanı geçip ebedî saadete ulaşmamız “hem zahirin, hem de bâtının imarı” şartına bağlanmış. Zahir ve bâtının İmarı, yani dinimizin ölçülerine göre tanzim edilip güzelleştirilmesi, cihadın yahut mücahit olmanın başka bir tarifi. Bu tarif, cihadın İçeride ve dı­şarıda çift cepheli oluşuna, aynı anda her iki cephede de yürütülmesi zaruretine vurgu yapıyor.
Böyle mısraların temel ölçülerimize, bu ölçülerin bu­gün gözden kaçan ayrıntılarına dikkat çekmekle önem taşıdığını söylemiştik. Mesela bu beyitte, İster zahirde ister bâtında olsun, cihadın maksadının vurup kırmak, yakıp yıkmak değil, “imar” olduğu da hatırlatılıyor. Me­selenin bu tarafına işaretle yetinip, biz yine cihadın iki cepheli olması hususiyetine dönelim.
Cihat hakkında kapsam genişliği sebebiyle çeşit­li tasnifler yapılmıştır kaynaklarımızda. Cihadın sade­ce müslüman olmayanlarla savaşmak anlamına gel­mediği; nefse, şeytana, fasıklara karşı mücahedenin de cihat olduğu anlatılmıştır. Zahirdeki, yani dışarıdaki düşmanla yapılan cihada “küçük cihat”, bâtındaki yani içerdeki düşmanla, nefsle, şeytanla yapılan cihada ise “büyük cihat” denildiği meşhurdur.
Dışarıyı tanzime dönük küçük cihat maddî, insanın iç dünyasını imara matuf büyük cihat manevîdir. Mad­de sonlu, mana İse sonsuzdur bilindiği üzere. Zahir­deki, sonlu madde âlemindeki cihat da sonlu olduğu için “küçük”; bâtındaki, sonsuz mana âlemindeki ci­hat İse sonsuz olduğu için “büyük”tür. Nefs gibi, şey­tan gibi, görünmeyen, hilesi çok, en azılı düşmanlarla savaşmanın zorluğu da büyük cihadı önemli ve önce­likli kılmaktadır.
Bu sebeplerledir ki tasavvufta daha ziyade “müca- hede” kavramıyla karşılanan cihat, “nefs-l emmare- yi yenme çabası” olarak anlaşılır. Bu anlayışı Efendi­miz s.a.v.’in, “Mücahit, nefsiyle cihat edendir." tarifi be­lirlemiştir. Fakat büyük cihadın böylelikle öncelenme- si, küçük cihadın ihmal edileceği, erteleneceği anlamı­na gelmez. Küçük cihat, küçük görülen, önemsenme­
yen bir cihat değildir. Büyük cihada nispetle böyle de­nilmiştir. Yoksa hangi cephede olursa olsun cihadın kü­çümsenecek bir tarafı yoktur.
Bir strateji tayini için yapılan büyük-küçük cihat tas­nifi, birbirinden tamamen farklı iki cihat çeşidi var­mış da, bunlardan sadece birisi için gayret sarf et­mek gerekirmiş gibi bir kanaatin oluşmasına yol açı­yor çok zaman. Oysa küçük cihat, büyük cihadın ne­ticesidir. Büyük cihat olmadan küçük cihat olmaz. Bü­yük cihat varsa bunun tabii bir tezahürü olarak küçük cihat davardır.
Büyük cihat iddiası güden bir insan zahirini tanzim­de kusur işliyor, çevresini İmar etmiyor, dış dünyayı gü­zelleştirme gayreti göstermiyorsa, büyük cihadı layıkıy- la yapamıyor demektir. Büyük cihadı ihmal ederek kü­çük cihada yönelmek ise bir riya, kibir veya öfke ifade­si olabilir belki. Böyle çabalar, neticesi ne kadar göz alıcı olursa olsun, imara değil yıkıma vesiledir. Bugün küçük cihat iddiasıyla yürütülen kavga ve çatışmala­rın, bütün haklılığına rağmen hiçbirimizin İçine sinme­yen bazı yöntemlerle malûl olması, büyük cihadın ih- malindendir.
Şöyle de diyebiliriz: Bir insanın zahirinin ma­mur olması, onun bâtının da mamur olduğu mana­sına gelmeyebilir. Amma bâtınını mamur eylemiş­se, bunun bir yansıması olarak o kişinin zâhiri de mutlaka mamur olur.
Böyle değilse eğer, iç dünyasının tanziminde, gön­lünün imarında, nefsiyle mücahedeslnde bir zaafl- yet var demektir. Bizim medeniyetimizin kurucularının Maveraünnehlr’den kopup gelen tasavvuf erleri oldu­ğunu hatırlayalım. Geçmişte zenaatler mutlaka bir pîrln denetim ve terbiyesinde gelişmiş, büyük sanatkârlar hep bir dergâh talimiyle yetişmiştir.
Tasavvuf yoluna girmek kin, nefret, haset, enaniyet, gurur, kibir, tembellik, kabalık., gibi nefsin bütün kö­tülüklerine cihat İlan etmektir. Tasavvuf yoluna girmek mücahit olma kararlılığını pratiğe aktarmaktır. Ancak bu mücahedeyl azimle sürdürenlerdir ki bulundukları her yeri kalpleri gibi bir hane-l saadete çevirebilir, hem içle­rini hem dışlarını mamur edebilirler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Post Top Ad

Your Ad Spot

Sayfalar